Tebai kralı Oidipus’un öyküsünde trajedi, anlamının tam karşılığını bulur. Mitin Sophokles & Freud aktarımı, antikiteden moderniteye Batı Kültürünün mihver söyleni ve söylemi niteliğindedir. Erken ve geç üçgen ilişki modelleri anne-baba-çocuk etkileşimi içinde psikososyal gelişimin hatlarını çizerken, hâkim kültürün çekirdek dinamiklerini de besler. Freud’un Oidipus yorumu, aile üçgenindeki baba-oğul rekabetine ve ana-oğul ensestine yoğunlaşırken, Sophokles’teki Tanrıların / kaderin belirleyiciliği, ödipal süreç içindeki biyo-psikoseksüel açılımın zorlayıcılığına dönüşmüştür. Hadım edilme kaygısı ve suçluluk öne çıkartılırken, Oidipus’un çaresizlik, öfke ve utançla müterafık daha temel eksiklik ve çatışmalardan kaçtığı olasılığına daha geç çalışmalarda kısmen değinilmiştir. Trajik kahramanla özdeşimin sarsıcı ânı olan otomütilasyonun, otokastrasyon muadili olarak değerlendirilmesi, cinselleştirme giydirilmiş bir aşırı-yorumdur. Oidipus’un sorunu esasında pre-oidipal / pseudo-oidipal’dir. Arzuların ifadesi ve doyurulmasına göre birincil olan esas sorun, mevcûd olma hakkının kendisinden esirgenmesinin doğurduğu güvensizlik ve çaresizliktir. Bu bağlam içinde, mâruz bırakıldığı tahribkâr eylemin, kurban tarafından üstlenilmesini ve yeniden yönlendirilmesini de içkin bir öfke yıkıcılığı teşhis edebiliyoruz.
?xml:namespace>
Daha çıplak bir yorum olan fenomenolojik yorum, belki de daha ‘doğru’ olan yorumdur: Gözlerin kör edilmesi, utanç ve suçluluk hislerini doğuran her ne ise, görülmesini engelleyen bir eylemdir. Daha agresif bir yorum teleolojik yorumdur: Eylemlerinin sorumluluğunu üstlenir ve kendini pişmanlıkla cezalandırır gibi davranırken, Oidipus ve şahsında Batı Medeniyeti, her şeye rağmen agresif yayılımını (baba katli ve anneyi dölleme) tüm yapıcılığı ve de yıkıcılığı içinde sürdürmüştür. Unutmamalı ki Sophokles metninden çok daha eski olan Homeros’un Oidipus versiyonunda, Tebai Kralı kör-kör krallığını sürdürmekte, yıllar sonra bir savaşta ölüme yenik düşmektedir.
?xml:namespace>
“Kızıl Elma”ya ‘doğru’ bir yön belirteciyle betimlenebilecek bir kültürel dinamik içeren Türk Kültür Dairesi, hep hareket halinde olan, bu nedenle kendini hep ‘çıkış’ ile ‘öteki-kendi’ arasındaki gerilimle hisseden (tanımlayan) bir kültürdür. Oidipus’un gözü kara (kör) kararlılığından ve tutarlı eylemliliğinden nasip almamışlığın masumiyeti ve yetersizliğiyle bezenmiş bu ara-psişe’nin de, elbet kendi kahramanları vardır. Her kültürün motor dizgesinde merkezî önemi haiz mitler keşfetmek mümkündür. Türk insanının can damarlarında Dede Korkud’un dolaştığını söylemek bu bağlamda abartılı bir saptama değildir. Oidipal tınılar içeren “Dirse Han oğlu Boğaç Han Boyu” baba-oğul gerilimini, Oidipus’daki, üzerinde tasarrufta bulunulan ‘şey-anne’den çok farklı bir dişil platformda sergiler. Koşutluklar mevcuttur: Laios da, Dirse Han da oğul özlemi duyarlar; her ikisi de biri önceden diğeri sonradan oğullarının ölüm getirebilecek isyankârlığıyla uyarılırlar. Oidipus Sfenks’in ölümüne neden olur, Boğaç, boğayı boğazlar; ikisi de dişil doğa’ya ait hayvansı güçlerdir. Oidipus annesiyle birlikte olur, ondan çocukları doğar; Boğaç için de bu konuda şüphe uyandıran rivayet mevcuttur. Laios, baba katli kehanetinin gerçekleşmesini önlemek için, Oidipus’un ayaklarını delerek ölüme terkeder; Dirse Han Boğaç’ı cezalandırmak için oklar. Dirse Han’daki iyi baba kısmî-tasarımı, kötü’nün yarılması ve 40 yiğide, anonimize edilerek yansıtılmasıyla saflaştırılırken, aynı zamanda silikleştirilir. Bu yarma işlemi gerçi Oidipus’un, iyi üvey (Polybos) ve kötü öz (Laios) babaları arasında da vardır, ama daha az belirgindir. Ayrıca Oidipus’daki babasız kalma, Boğaç için Dirse Han’ın şahsındaki iyi, ancak güçsüz ve dirayetsiz yarı-babanın gereksizliğine karşılık gelmektedir. Boğaç, iyi yarı-babayı, kötü yarının tahakkümünden kurtarmış; onu yanlıştan döndürmüştür. Kötü yarının tahribi, babanın saflaştırılması olarak suçluluk duygusunu da yersizleştiren bir non-ambivalan eylem niteliğindedir. Gerek geleneksel Türk aile dinamikleri, gerekse içselleştirilmiş ilişki örgütlenmeleri açısından asıl önemli husus, tutarsız / yetersiz baba imgesinin yanısıra, anne-oğul arasındaki güçlü ittifaktır. Boğaç’ı doğuran, büyüten, sağaltan ve yönlendiren, -öyküde ismiyle değil ama, kocası ve oğlu üzerinden anılan- ‘salt iyi anne’sinin şahsında belirleyici olan dişil doğanın esirgeyici varlığı, bilgeliği ve eylemliliğidir. Çocuk Oidipus’un çıplak çaresizliğini Boğaç yaşamaz: Annesinden hep emin olacaktır, belki de büyümenin motor ögesi olan tek-başınalığı hiç yaşa(ya)mama bahasına.
|