Rol ve Duygu Etkileşimi
Hayatı ve sahneyi; ‘Role girme’, ‘rolün sürekliliği ve belirleyiciliği’, ‘rolden çıkma ve gereği’, ‘bütünlük gerçekliği ve dayatışı’ bağlamlarında araştıran sorgulayıcı teatral bir çalışma.
Ada oyunu, kimliğini emniyetin önünde yırtan bir hükümlünün hücreden arkadaşı olan başka bir hükümlüyle dayanışarak ayakta kalma mücadelesini konu edinir. İki mahkûm mücadelelerini tiyatro yaparak verirler. Ceza evi koşullarında rolü oynamak hiç de kolay değildir. Nelson Mandela’nın yattığı, Güney Afrika’daki ünlü Roben adasında geçen oyun bu süreci anlatmaktadır... İki mahkûm karakterinin özgürleşme çabaları kendini ifade etmek, kendine değmek, kendinle bütünleşmek gibi bir dizi hedefi içermektedir. Motif olarak oyun içinde oyun, rol içinde rol kullanılmıştır. Oyunun bu kurgusu bizlere “rol mekanizmasını” çok yönlü olarak izleme şansı verir… Rol, aynı zamanda karşı tarafın zannetmesinde başlayan bir süreçtir. O zan bizim de kendimize inanç geliştirmemize, duyguya girmemize neden olur. Kendini hipnoz ile gelişen bu doğasal yanılsama, gerçeküstü olgu; gerçekçi bir algı ile etkileşerek sürekli ve kurallı bir bütünü oluşturur. Bu; anda üreyen, bizi içine alan, dar alanında devinebildiğimiz bir akıştır ki adına yaşam da diyebiliriz. Kendimizi sanatçı bir kişi olarak kurguladığımızda sanatçı yaşamına, terapist olarak kurguladığımızdaysa terapist yaşamına sahip oluruz. Böylece artık bir taraftan da kaçınılmaz bir biçimde kurgunun belirleyiciliğinizdeyizdir…
Alanı genişletmek mümkün müdür, nasıl?
Eldeki ile yetinmenin küçük, güvenli, lüks tahtını; sıradanlığın kaygılı genişliği ile değiştirilmeğiz, niye?
|
|